Geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen genel seçimleri öncelikle
AKP ve ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın destekçileri için büyük
bir hüsranla sonuçlandı. Daha önceki makalemde Türkiye’nin politik sisteminin Putinleşmesi konusunda da
değindiğim gibi seçimler sonrası ülkenin başkanlık sistemine doğru bir geçiş
gösterip göstermeyeceği herkes tarafından merakla beklenen bir konuyu oluşturuyordu.
Çıkan sonuçlara göre AKP, 2011 seçimlerine göre %9 oranında oy kaybederek genel
oyların sadece % 40.8’ine sahip oldu. Buna göre Türk milletinin 13 yıldan beri
iktidarda olan partinin süregelen planlarına karşı geldiği ortaya çıktı. AKP,
2002 yılından bu yana ilk defa mecliste yer alacak 276 milletvekili sayısıyla iktidarda kalacak tek
parti olma özelliğini de kaybetmiş oldu.
Source Hurriyet |
Seçim gecesinin en büyük neşesi ise HDP’nin kazandığı %13 oy
oranı oldu. HDP’nin bu başarısının arkasında gücü yadsınamayacak olan parti
lideri Selahattin Demirtaş ve çok iyi yönetilen seçim programıyla kendisini destekleyen
parti yetkilileri yer alıyor. Sosyal ve politik adaletin yalnızca Kürtler için
değil, toplumdan dışlanan ve ötekileştirilen kadın ve LGBT toplulukları gibi
diğer tüm oluşumlar için varolacağını dile getiren HDP, sosyalistler ve
çevrecilerle koalisyon kurarak tüm kesimlerin sosyal ve politik haklarının
güvence altına alınacağı sözünü vermişti. Büyük bir özveri ve sıkı çalışma
programıyla yoluna devam eden HDP, imkansızmış gibi görünen bir durumu lehine
çevirip %10 seçim barajını açarak çoğunlunu Kürtlerin oluşturduğu
milletvekilleriyle meclisteki yerini almayı başardı.
Ayrıca Erdoğan’nın başkanlık sistemine karşı çıkan diğer bir
parti olan CHP’nin süregelen seçmen oylarından bir kısmının HDP’ye geçtiği
görülse de %25 sabit oy oranıyla bu seçimlerde de sahip olduğu yeri korumayı
sürdürdü. Erdoğan’ın seçim kampanyasında takınmış olduğu milliyetçi tavır
beklenmedik bir şekilde AKP’nin oylarının bir kısmının MHP’ye geçmesine neden
olarak partinin %16 oy oranına ulaşmasını sağladı. Bu durum aynı zamanda
Erdoğan’ın Kuran üzerinden yürüttüğü politikaların AKP’nin tutucu Kürt
seçmenleri tarafından artık ilgiyle karşılanmamasının da bir göstergesi oldu.
Peki AKP nerede yanlış yaptı?
Erdoğan, Gezi Parkı
olaylarından bu yana kendi partisi içerisinde yer alan farklı düşünceleri
bastırmak için elinden gelen her türlü yolu denedi. Aslına bakılırsa 2013 yılında
patlak veren yolsuzluk olayları sonucunda Erdoğan yandaşlarının yardımıyla
büyük bir duvar kurarak korku ve nefreti toplum içerisinde yaymaya devam etti.
Tüm bunlara ek olarak seçim süresince konuşmalarında düzenli olarak Ermenileri,
Yahudileri, eşcinselleri ve Gülencileri aşağılayan Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu
gölgelemeyi ve dışlamayı sürdürdü. Bunun yanı sıra Erdoğan’ın toplum içerisinde
kutuplaşmayı artıran söylemleri Türk vatandaşlarının artık bu durumdan
sıkılmasına ve sorunların büyümesine neden oldu. Bu
yaklaşımın, Türkiye ekonomisinin günden güne güçlendiği zamanlarda işe
yarayabileceğini vurgulasa da şu an için aynı etkiyi yaratamadığı ortaya çıkmış
oldu.
Diğer yandan Ahmet Davutoğlu, Erdoğan’ı ve onu destekleyen
basını durduramayacağını fark ederek Erdoğan destekçileri ile güçlü bir denge
kurma parti içerisindeki duyarlı ve ılımlı politikacıların yanında yer alma yolunu
seçti. Erdoğan’ın hiçbir şekilde kontrol altına alınamayacağı; öte yandan
Erdoğansız bir AKP’nin politik etkisinin ise bir işe yaramayacağı kolayca anlaşılıyor.
Yolsuzluk döneminde AKP’nin ılımlı üyelerinin söz konusu kanunsuzluğa ve
Erdoğan’ın tutarsızlıklarına karşı hiçbir ses çıkarmamaları, seçmen
kaybetmelerine yol açtı. Dolayısıyla bu
seçimlerde, hem AKP’nin sessiz kalan parti üyeleri hem de Türkiye bir kez daha
yeni bir dönüm noktasına girmiş oldu. AKP yetkilileri, Erdoğan’ın başkanlık
sistemi planlarına karşı olduklarını kesin bir üslupla dile getirmezlerse
partinin karanlık bir geleceğe doğru sürüklenmesi söz konusu olabilir. Özetle
CHP, MHP ve HDP’nin Erdoğan’ın ilerlemesini desteklemeyeceğini varsayarak
AKP’nin koalisyon hükümeti kurmasının önüne geçeceği görülüyor.
Şimdi ne olacak?
Şu an için ileride neler olacağını kestirmek oldukça zor.
Ancak CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu seçim sonrası konuşmasında MHP ve HDP ile
koalisyon kurulabileceğinin sinyallerini verdi.
Zor görünse bile Türkiye’de geçmişte dönemlerde de garip koalisyonlar
gerçekleştirildi. Siyasal analist Serkan Demirtaş seçimler üzerine kaleme aldığı makalesinde, söz konusu
koalisyonun ancak Erdoğan’ın şu anki pozisyonunun zayıflamasında ve belirli
koşullarda gerçekleşebileceğini dile getirerek bu büyük koalisyonun ileriki
dönemlerde daha düşük seçim barajı oranı kabulünü ve ülkenin giderek
normalleşebilmesi için diğer yasal değişikliklerin uygulanmasını
sağlayabileceğine değindi.
Bana kalırsa gelecekte olabilecekler üzerinde daha kesin
konuşabilmek için en az birkaç haftanın geçmesi gerekiyor. Deneyimlerime
dayanarak konuşmam gerekirse politikacıların zafer sonucu kazandıkları güç
sonrası aşırı sayılabilecek hamlelerde bulunabileceklerini gözlemledim. Bu
durumun bitmesi gerekiyor. Doksan gün içerisinde gerçekleşebilecek bir erken
seçim AKP için bir olasılık olabilir. Ancak ikinci bir seçimin daha da ileriye
giderek parti içerisinde büyük bölünmelere yol açacağı şeklinde bir varsayımdan
endişelenmek için de bir neden bulunmuyor.
Şimdilik, Türkiye’yi daha parlak bir geleceğe taşıyacakları
ve geçmişte açılan yaraların hızla iyileşmesine katkıda bulunacaklarını
düşünerek HDP’yi kutlamak istiyorum. Erdoğan’ın bu seçimlerde ortaya çıkan sonuçları
benimseyerek başkanlık sistemi yolunda fazladan güç kazanmak için herzamanki tutumunu
terk edeceğini düşünmek büyük bir yanılgı olacağı için hiçbir şey kolay
olmayacak.
Bu arada son derece üzücü bir gelişmeyi de paylaşmak
istiyorum. Seçimlerden bir süre önce gerçekleşen HDP mitingine yapılan
saldırıda iki kişi hayatını kaybetmiş ve biri ağır olmak üzere birçok kişi
yaralanmıştı. Bu yazıyı bitirmeme az bir süre kala ne yazık ki ağır yaralanan
kişinin de hayatını kaybettiğini öğrenerek bir kez daha bazı şeylerin bedelinin
çok ağır ödendiğine şahit oldum. Bu durum aslında hiçbir şeyin kolay olmadığını
apaçık ortaya koyuyor. Her şeye rağmen, bir grup Türkiyeli üniversite hocası ve
öğrencileriyle NewYork’ta seçimleri izlerken televizyonda yer alan farklı
konuşmacıların yüzündeki rahatlamayı farketmeden edemedim. Belki de Gezi Parkı
olaylarından bu yana ilk defa herkes için yeni bir umut doğdu. En azından seçim
sonuçları gelecekte daha güzel günlerin görülebileceğini; daha iyi bir gelecek
için yeni umutların yeşerebileceğini gösteriyor.
No comments:
Post a Comment